Küresel ısınmanın etkileriyle birlikte Arktik Bölgesi’nin jeopolitik ve ticari önemi artış gösterirken, Türkiye gemi üretim kapasitesiyle bu yeni güç mücadelesinde kendine yer edinmeyi hedefliyor. Svalbard Adası ve Kuzey Deniz Yolu çevresindeki girişimlerle Türk tersaneleri buz sınıfı gemiler ve lojistik platformlar üreterek bölgesel aktörlerden biri olma yolunda hızla ilerliyor. 2030 yılı itibarıyla Arktik kaynaklı taşımacılıkta Türkiye menşeli gemilerin pazar payının %7’ye ulaşması planlanıyor. Son dönemde Türk tersaneleri tarafından üretilen 8 adet ice-class lojistik destek gemisi Kuzey Kutbu operasyonları için teslim edilirken, Yalova ve Tuzla tersanelerinde Norveç, Kanada ve Rusya pazarlarına yönelik özelleştirilmiş 4 Arktik araştırma gemisi inşa edildi.

TERSANELERİN YÜKSELİŞİ
Avrupa tersaneleri, artan enerji ve işçilik maliyetleri nedeniyle sipariş teslim sürelerinde zorluk çekerken, Norveç ve Kanada gibi ülkeler, esnek üretim ve hızlı teslimat sağlayabilen Türk tersanelerini radarlarına almış durumda. 2023 ve sonrası dönemde Türk yapımı gemilerin yeni ticaret güzergahında önemli rol oynaması bekleniyor. Türkiye, Arktik bölgesindeki LNG, petrol ve nadir maden projelerinde ortaklık fırsatları arayışında. Bu çerçevede Svalbard Adası, Türkiye için stratejik bir sıçrama tahtası olarak görülüyor. 1920 yılında imzalanan Svalbard Antlaşması ile bu adada 40’tan fazla ülkeye ticaret ve araştırma serbestliği tanınırken, Türkiye de 1925 yılında bu antlaşmaya taraf oldu.
YUMUŞAK GÜÇ TAKTİĞİ
Ancak Svalbard’da madencilik, deniz araştırmaları ve lojistik üsler kurma yarışında ABD, Çin, Rusya ve Avrupa ülkeleri de aktif rekabet içinde. Öyle ki, Çin 2018 yılında yayımladığı “Arktik Politikası Beyaz Kitabı” ile bölgeyi stratejik hedeflerinden biri olarak belirledi. Rusya, Arktik filosuna 5 yeni nükleer buzkıran eklerken, Norveç, Svalbard çevresindeki güvenlik önlemlerini %15 artırdı ve gelişmiş radar sistemleri kurdu. Bu durum, Türkiye’nin Arktik sahnesine denizcilik endüstrisi ve teknoloji ihracatıyla girmesinin yumuşak güç stratejisinin bir adımı olarak değerlendiriliyor.
TÜRKİYE’NİN STRATEJİK ROLÜ
Uluslararası İlişkiler Uzmanı Prof. Dr. Hasan Köni, Türk yapımı gemilerin Kuzey rotalarında daha sık yer almasının ve Arktik araştırma projelerine katılımın Türkiye’nin çok katmanlı bir güç yansıması olduğunu vurguladı. Svalbard gibi stratejik bölgelerde Türkiye’nin kritik aktörlerden biri olabileceğini belirten Prof. Dr. Köni, şunları ekledi: “Çin, Rotterdam Limanı’na her yıl 3 milyon ton mal gönderiyor. Rusya, Arktik Bölgesi’nde yeni petrol ve doğalgaz kaynakları keşfetti. Kanada’nın kuzeyindeki buzulların erimesiyle Kaliforniya’dan kalkan gemiler, Kuzey Kutbu üzerinden Japonya’ya kadar ulaşabiliyor. Bu yeni güzergah, Çin’den Avrupa’ya mal taşımayı 1200 kilometre kısaltmış durumda.”
GERİLİMİN MERKEZİ
“Rusya, Arktik Bölge Komutanlığı’nı kurdu. ABD, Kanada ile birlikte Arktik Komutanlığı’nı oluşturdu. Bu iki süper güç, yeni hat üzerinden gelişen ekonomiyi denetlemek istiyor. Arktik alan, deniz gıda kaynaklarının en yüksek yoğunluğa sahip olduğu bölge. Trump’ın iklim anlaşmasından çekilmesinin arkasında Grönland ve Arktik bölgesindeki değerli maden ve enerji yataklarına yönelme isteği yatıyor. Rusya, bu yeni bakir alanı değerlendirirken, Amerika ve Kanada arasında bir hakimiyet savaşı yaşanıyor. ABD’nin Kanada ile olan rekabetinde deniz ticareti ve madenlere ulaşma stratejisi önemli bir yer tutuyor.”