Trump yönetimi ABD’de yakıt ekonomisi standartlarını yeniden gevşetti
ABD’de yakıt ekonomisi hedefi aşağı çekildi

Trump yönetimi, ABD’de satılan binek otomobil ve hafif ticari araçlar için geçerli olan yakıt ekonomisi standartlarını yeniden düşürme planını açıkladı.
Washington’daki duyuruda, Ford ve Stellantis’in CEO’larının da hazır bulunduğu toplantıda Başkan Donald Trump, 2031 model yılı araçlar için filo ortalaması yakıt tüketimi hedefini galon başına 34,5 mile indirmeyi teklif etti. Mevcut düzenlemeye göre bu hedef, 2031 itibarıyla galon başına 50,4 mil olarak belirlenmişti. Yeni taslak, ayrıca çok satan crossover modelleri “hafif kamyon” yerine otomobil sınıfına yeniden dahil ediyor.
CAFE standartları ve yeni “küçük araba” açılımı
ABD’de yakıt ekonomisi kuralları, Ulusal Otoyol Trafik Güvenliği İdaresi (NHTSA) tarafından yürütülen Kurumsal Ortalama Yakıt Ekonomisi (CAFE) Standartları kapsamında düzenleniyor. 1975’te Kongre tarafından kabul edilen bu kurallar, bir aracın bir galon yakıtla en az ne kadar yol gitmesi gerektiğini tanımlıyor.
Trump, açıklamasında Ulaştırma Bakanlığı’na, Japonya ve Güney Kore’deki örneklere benzer “çok küçük arabaların” üretilmesine izin verilmesi için yetki vereceğini de söyledi. Böylece üreticilerin, ABD pazarında da daha kompakt ve az yakıt tüketen modeller geliştirmesinin önünün açılacağı savunuluyor.
Fiyat tartışması: Beyaz Saray’ın iddiası ve piyasanın gerçekleri
Beyaz Saray, mevcut sıkı yakıt ekonomisi kurallarının yeni araç fiyatlarını ortalama araç başına 1.000 dolar artıracağını öne sürüyor. Trump yönetimi, 2020’de yaptığı önceki geri adımda da aynı argümanı kullanmıştı.
Ancak o günden bu yana yeni araç fiyatları rekor seviyelere tırmandı ve ortalama etiket fiyatı 50 bin doların üzerine çıktı. Uzmanlar, bu artışta esas rolü sıkı çevre kurallarının değil, otomotiv devlerinin düşük fiyatlı giriş seviyesi modelleri aradan çıkarıp, tüketicilerin yoğun talep gösterdiği SUV ve büyük pick-up modellerine yönelmesinin oynadığını vurguluyor.
Daha büyük araçlar daha fazla ham madde gerektirdiği için üretim maliyeti de yükseliyor; aynı zamanda bu araçlar, daha küçük modellere kıyasla daha düşük yakıt ekonomisi sunuyor.
Tüketici eğilimleri: Hibritlere ilgi artıyor
Yönetimin, daha düşük yakıt ekonomisi hedeflerinin tüketicilerin çıkarına olduğu yönündeki tezini ise pazar verileri tam olarak desteklemiyor. ABD’de hibrit araç satışları bu yıl geçen yıla göre belirgin şekilde arttı ve artış ivmesi sürüyor. Hibrit satışları sadece ekim ayında bir önceki aya göre %6 büyüme kaydetti.
Bu tablo, önemli bir kesimin hâlâ daha verimli ve yakıt tasarruflu modelleri tercih ettiğini, yani tüketici davranışlarının yönetimin iddiasıyla tam olarak örtüşmediğini gösteriyor.
Uzmanların uyarısı: Fiyatları değil, rekabeti etkileyebilir
Pek çok ekonomist ve otomotiv analisti, yakıt ekonomisi standartlarının gevşetilmesinin yeni araç fiyatlarında kayda değer bir düşüş yaratacağına inanmıyor. Bunun en önemli nedenlerinden biri, büyük üreticilerin modellerini sadece ABD için değil, küresel pazarlar için tasarlaması. Avrupa ve Asya gibi büyük pazarlar hâlâ yüksek yakıt verimliliğine ve düşük emisyona güçlü şekilde önem veriyor.
Eski ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) Başkanı Gina McCarthy, yaptığı yazılı açıklamada şu değerlendirmede bulundu:
“Dünyanın geri kalanı, insanların satın almak ve kullanmak isteyeceği daha temiz arabalar üretmek için yenilik yapmaya devam edecek. Biz ise daha fazla benzin ödeyip daha fazla egzoz emisyonu salan eski araçlara mahkûm olacağız. Bu geriye dönük zihniyet ve ülkede daha fazla kirlilik yaratma ısrarıyla, küresel otomotiv pazarındaki liderliği ve teknolojik yeniliği Çin’e bırakıyoruz.”
“One Big Beautiful Bill Act” sonrası standartlar dişsiz kaldı
Bu yaz kabul edilen ve kamuoyunda “One Big Beautiful Bill Act” olarak anılan yasa, yakıt ekonomisi hedeflerini tutturamayan üreticilere uygulanan para cezalarını tamamen kaldırdı. Bu hamleyle birlikte yakıt ekonomisi standartları fiilen büyük ölçüde yaptırımsız hale geldi.
Uzmanlara göre şimdi açıklanan yeni gevşetme adımı, şirketleri anında zorlamaktan çok, ileride göreve gelebilecek yönetimlerin standartları yeniden sıkılaştırmasını hukuki olarak zorlaştırmayı amaçlıyor. Başka bir deyişle, bugünkü düzenleme daha çok gelecek yönetimlere atılmış bir siyasi fren olarak görülüyor.
Üreticiler ne yapıyor? Fosil yakıta dönüş ve elektrikliye sadakat
Ford ve Stellantis’ten içten yanmalı motora geri dönüş hamleleri
Bu siyasi iklimde bazı üreticiler, daha fazla yakıt tüketen modellerin satışını artırmaya başladı. Ford, elektrikli F-150 Lightning pick-up modelinin üretimini süresiz olarak durdurdu ve kapasitesini içten yanmalı motorlu araçlara kaydırdı. Böylece en çok satan serilerinde yeniden benzinli ve dizel versiyonlara ağırlık vermiş oldu.
Stellantis ise, popüler pick-up modeli Ram 1500’de kullanılan Hemi V-8 motorlarını yeniden piyasaya sürdü. Ancak yapılan testler, bu V-8 motorun, daha modern ve daha verimli sıralı altı silindirli seçeneğe kıyasla performansın hemen her alanında geride kaldığını ortaya koyuyor. Yani tüketiciler, daha çok yakıt tüketen ancak teknik olarak daha zayıf bir güç ünitesine yönlendirilme riskiyle karşı karşıya.
Hyundai ve Kia’dan elektrikliye bağlılık mesajı
Tüm otomotiv devleri aynı yolu izlemiyor. Hyundai, uzun vadeli stratejisinde elektrikli araçlara (EV) olan bağlılığını koruduğunu açıkça vurguluyor. Marka, küresel ölçekte elektrikli modellerine yatırım yapmaya devam ediyor.
Hyundai’nin kardeş markası Kia ise, elektrikli araç gamını desteklemek amacıyla bazı EV modellerinde 10 bin dolara varan indirimler sunuyor. Bu agresif fiyat politikası, özellikle ABD’de elektrikli araç talebini canlı tutmayı ve markanın rekabet gücünü artırmayı hedefliyor.
Sonuç: Daha ucuz araç değil, daha kirli bir filo riski
Trump yönetiminin yakıt ekonomisi standartlarını gevşetme hamlesi, kısa vadede otomobil sahiplerine daha ucuz araç vaadiyle sunulsa da, uzman görüşleri ve pazar verileri bunun fiyatları aşağı çekmekten ziyade, ABD araç parkını daha çok yakıt tüketen ve daha fazla emisyon salan modellerle doldurma riskini öne çıkardığını gösteriyor.
Dünyanın geri kalanı daha verimli ve temiz teknolojilere yönelirken, ABD’nin geriye dönüşü, hem çevresel maliyetleri hem de uzun vadeli ekonomik rekabet gücünü tartışmaya açmış durumda.

