Red Bull Racing’in gizli silahı: İş akışlarını tur zamanı gibi yöneten mühendis CEO Laurent Mekies

Sahne arkasında, Web Summit kalabalığının arasında ilginç bir an yaşanıyor. Prodüksiyon ekibinden iri yapılı bir görevli, boy olarak neredeyse yarısı kadar olan Oracle Red Bull Racing CEO’su Laurent Mekies’in omzuna kolunu atıp onu ses masasının yanına doğru yönlendiriyor; tek amacı, telefonunu alıp bir selfie çekmek. Çoğu üst düzey yönetici bu kadar samimiyete mesafeli yaklaşırken, Mekies’in gülümsemesi değişmiyor; sanki bu, gününün doğal bir parçasıymış gibi davranıyor.

Bu küçük an, takımıyla kurduğu ilişkiyi de özetliyor. Sadece dört ay önce, Red Bull Racing’in 20 yıllık tarihinde takımın başına geçen ikinci kişi olan Mekies, bugün 2 bin kişilik bir Formula 1 devini yönetiyor.

Mekies, sahneye çıktığında ilk duygusunu şöyle anlatıyor: ‘Böyle olağanüstü bir takımın parçası olmak büyük bir ayrıcalık ve onur’. Son yirmi yılda Formula 1’de herkesten fazla kazanan bir yapıya, adeta bir anda dahil olduğunu söylüyor.

Gerçekten de bu değişim beklenmedikti. Temmuz ayında gelen ani kararla, 2005’ten beri takımı yöneten, medyatik ve tartışmalı isim Christian Horner görevden ayrıldı. Red Bull’un kardeş takımı Racing Bulls’u sadece bir yılı biraz aşkın süre yöneten Mekies ise hiç beklemediği bir anda koltuğa çağrıldı.

Kimi açılardan bu atama sürprizdi. Horner, medya oyunlarını ve Formula 1 politikalarını seven bir figürken, Mekies kariyerinin büyük kısmını mühendislik kulislerinde geçirdi. Onun kazanma felsefesi de bu teknik geçmişten besleniyor: Performans artışını sadece aerodinamikte ya da lastik bileşimlerinde değil, iş akışlarından ve süreçlerden sürtünmeyi azaltmakta arıyor.

Süreçleri tur zamanı gibi ölçen bir lider

Bu yaklaşım, takımın kurduğu teknolojik ortaklıklara da yansıyor. Bunlardan biri, sahnede yanında oturan siber güvenlik şirketi 1Password’ün CEO’su David Faugno ile olan iş birliği. İlginç tesadüf: Faugno da kendi ikonik markasının başına, Mekies ile aynı hafta geçmiş.

Bir F1 takımı ile siber güvenlik şirketinin ortaklığı ilk bakışta tuhaf görünebilir. Çünkü güvenlik, çoğu zaman ek adım, parola, doğrulama ve yavaşlayan iş akışları anlamına gelir. Oysa Formula 1’de binde bir saniyeler bile fark yaratır; herhangi bir gecikme kabul edilemez.

Güvenlikten hız, süreçten performans üretmek

Tam da bu nedenle Mekies, 1Password’ü Red Bull’un rekabetçi avantajının bir parçası olarak görüyor ve şöyle açıklıyor:

‘İnsanlarımız çok karmaşık sistemlere girip çıkmak zorunda: aerodinamik, araç dinamiği, pistteki operasyonlar, fabrikadaki çalışmalar, simülatör, rüzgâr tüneli… Bugün bu sistemlere giriş–çıkışlarımız, ek güvenlik katmanına rağmen, eskisine göre daha hızlı ve daha akıcı.’

Bu fark küçük görünebilir ama F1’de küçük avantajlar üst üste birikiyor. Mekies, ‘Biz peş peşe, en küçük rekabet avantajının bile peşinden gideriz’ diyor ve ekliyor:

‘Takımımızdaki teknoloji dâhileri, böyle büyük bir organizasyonda kaçınılmaz olan gürültüye her gün itiraz ediyor. 1Password ile gürültüyü azaltıp asıl işe ayırdığımız zamanı artırıyoruz. Performansın geldiği yer tam olarak burası.’

Mühendislikten Formula 1 zirvesine uzanan yol

Bugün 48 yaşında olan Laurent Mekies, Formula 1’i neredeyse her açıdan yaşamış bir isim. Paris’te ESTACA’da ve Birleşik Krallık’ta Loughborough University’de mühendislik eğitimi aldıktan sonra 2000 yılında Formula 3 ile motor sporlarına adım attı. 2001’de Britanya merkezli Arrows takımıyla F1 dünyasına geçti.

2003’te İtalyan takımı Minardi’ye yarış mühendisi olarak katıldı. 2006’da Red Bull bu zor durumdaki takımı satın alıp onu genç sürücüleri yetiştirmek için tasarlanan Toro Rosso’ya dönüştürdüğünde, Mekies de baş mühendisliğe terfi etti. Bu yapı, ileride Max Verstappen gibi isimleri hazırlayacak Red Bull piramidinin temel taşlarından biri olacaktı.

Mekies burada sekiz yıl geçirdikten sonra, dünya motor sporlarının kural koyucu kurumu olan FIA’ya geçti ve güvenlik direktörü oldu. Bu dönemde, Formula 1 araçlarının kokpitinin üzerine yerleştirilen ve pilotun başını koruyan titanium ‘halo’ sisteminin en güçlü savunucularından biri olarak anıldı. Ardından Ferrari’de pist operasyonlarında üst düzey bir rol üstlendi ve beş yıl sonra Red Bull’un genç takımı (2024’te Racing Bulls adını alan yapı) için geri döndü.

Tüm bu deneyim, ona geniş bir perspektif kazandırmış durumda. Buna karşın belirgin olan bir şey var: Ego eksikliği. Max Verstappen, 2025’te Monza’daki İtalya Grand Prix’sini kazanıp F1 tarihinin en hızlı yarışına imza attığında, gazeteciler Mekies’e kendi katkısını sordular. Yanıtı netti: ‘Katkım sıfır.’ Gazeteciler gülünce, ciddiyetini bozmadan ekledi: ‘Şaka yapmıyorum.’

Web Summit sahnesinde bu anı sorduğumda omuz silkip şöyle diyor: ‘Liderler olarak bizim tek yaptığımız, insanlarımızı yeteneklerini ortaya koyabilecekleri konuma getirmek. Bu yüzden bu galibiyet onların.’

Kendini selefiyle kıyaslamaya da pek niyetli değil. Özellikle bir üslup seçmeye çalışmadığını vurguluyor: ‘Yaklaşımın, liderlik stilinin çok da önemi olduğunu düşünmüyorum. Her türden liderlik tarzı görebilirsiniz. Önemli olan, insana ve şirkete gerçekten değer veren bir kültür yaratmak.’

O, yıldız pilotuna odaklanmak yerine tüm takımı merkeze koyuyor: ‘İlk düşünceniz, sezon boyunca hiç pes etmeyen fabrikadaki 2 bin kişi için oluyor. Bu motivasyonu ve mücadele ruhunu ayakta tutmak, muazzam bir enerji ve şirket kültürü gerektiriyor.’

2025’te riskli bir karar: Eski araca yatırım yapmaya devam

Mekies’in tevazusu, risk almaktan kaçındığı anlamına gelmiyor. Monza’daki zafer, sezon başında verilen sürpriz bir kararı da doğruladı: Birçok rakip, kaynaklarını 2026’daki büyük kural değişikliklerine şimdiden kaydırırken, Red Bull 2025 aracını geliştirmeye devam etmeyi seçti.

‘Yılın başında ve ortasına kadar aracın performansından memnun değildik’ diyor ve devam ediyor: ‘Bu yüzden 2025 paketi üzerinde biraz daha fazla baskı yapmaya karar verdik. Sadece sayfayı çevirip gelecek yıl her şeyin kendiliğinden daha iyi olacağına inanmak istemedik.’

Bu, ciddi bir riskti. 2026’da tamamen yeni şasi kuralları ve güç ünitesi düzenlemeleri yürürlüğe gireceği için takımların çoğu çoktan sıradaki projeye odaklanmıştı. Ancak Mekies, ilerleyebilmek için önce nerede hata yaptıklarını anlamaları gerektiğini düşündü:

‘Çalışmayan şeylerin köküne inmemiz gerektiğini hissettik. Belki rakiplere göre biraz daha fazla zorladık. Neyse ki bu, performansta gördüğümüz dönüşü bize getirdi.’

Sonuçta takım, kışa rakiplerinden daha az geliştirme süresiyle giriyor; ama Mekies’e göre bunun karşılığında kazandıkları şey daha değerli: ‘Artık araçlarımızı geliştiren araçlara, metodolojilerimize ve süreçlerimize çok daha fazla güveniyoruz.’

2026: Red Bull’un çılgın motor macerası

2025’teki bu riskli strateji, 2026’da onu çok daha büyük bir meydan okumaya hazırlıyor. Red Bull, Ford iş birliğiyle tarihinde ilk kez kendi F1 güç ünitesini geliştiriyor; 2019’dan bu yana Honda temelli motorlarla yarışan takım için bu tam anlamıyla yeni bir çağ.

Mekies, bu süreci tek cümlede şöyle özetliyor: ‘Bizim için bu, tam anlamıyla çılgın bir macera.’

Sahnede projeyi anlatırken, karşı karşıya oldukları zorluğu net biçimde ortaya koyuyor:

‘Ford’un desteğiyle kendi güç ünitemizi üreteceğiz ve Formula 1 motoru üretme konusunda 90 yılı aşkın deneyimi olan markalarla rekabet edeceğiz. Bu türden bir çılgınlığı sadece Red Bull yapabilir. Milton Keynes’de, tarlanın ortasında sıfırdan tesisler kurmaya karar verdik: Binaları inşa etmek, dev test düzeneklerini (dyno) kurmak, 600 kişiyi işe almak, hepsini birlikte çalışır hale getirmek ve sonunda piste çıkacak seviyede bir motor üretmek zorundayız.’

Peki, Max Verstappen’e 2026 için şampiyonluk kazanabilecek bir araç sözü verebilir mi? Soruya hiç düşünmeden yanıt veriyor:

‘İçeri girer girmez hemen doğru seviyede olacağımızı düşünmek saflık olur. Bu olmayacak. Ama işe Red Bull tarzıyla yaklaşıyoruz: Yüksek risk, yüksek getiri yaklaşımını seviyoruz.’

Yine de iyimser olmak için nedenleri var. Red Bull, bu sezon takım sıralamasında üçüncü sırada ve Mercedes’in hemen arkasında yer alıyor. Kalan üç yarışta onları geçip ikinciliği almak hâlâ mümkün. Son yıllardaki mutlak dominasyona kıyasla geride kalsa da, sezonun başlangıcı düşünülünce bu bile büyük bir geri dönüş anlamına geliyor.

Red Bull’un değişmeyen hedefi: Tur zamanının peşinden koşmak

Sahneye çıkmadan önce, makyaj yapılırken, son üç yarışın baskısını soruyorum. Verdiği yanıt, mühendis kökenini yansıtacak kadar sistematik:

‘Her zaman, yarışları tek tek ele aldığımızı söyleriz. Önümüzdeki üç yarışta da aynısını yapacağız. Pistte doğru pencereye oturtulmuş bir araçla yer almak ve zafer için savaşmak istiyoruz.’

Bunun ne kadar zor olduğunun da farkında: ‘Bu seviyede savaşmak inanılmaz derecede zor ama Milton Keynes’teki herkes, aracı düzeltebilmek ve sezon sonu için bize rekabetçi bir paket vermek adına olağanüstü bir iş çıkardı.’

Puan tablolarına ve olası senaryolara takılmadığını özellikle vurguluyor: ‘Rakamlarla oyalanmıyoruz. Sıralamada çok şeyin değişebileceğini biliyoruz ama biz sadece önümüzdeki yarışı düşünüyoruz.’

Red Bull için misyonu bir cümlede özetliyor: ‘Tek yaptığımız şey, tur zamanının peşinden koşmak.’

Exit mobile version